İlhan Koman 100 yaşında. Sadece gülme arzusu uyandıran birbirinden tuhaf biçimlerin heykel adına kent merkezlerini doldurduğu bir ortamda, uluslararası sanat dünyasının önünde eğildiği heykeltıraşımızı anıyoruz. Doğan Kitap’tan çıkan İlhan Koman Sözlüğü’nün yazarı Necmi Sönmez, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan çok özel bir yazı kaleme aldı…
Henüz yazılmamış olan sanat tarihimizde önemli bir kilometre taşı olan Koman, 17 Haziran 1921’de Edirne’de köklü, aydın bir ailenin üyesi olarak doğdu. Babası doktor, annesi sanata kültüre düşkün iki dil bilen bir hanımdı. İki kardeşiyle birlikte geçen mutlu çocukluk ve ilk gençlik yılları, 17 yaşında tüberküloza yakalandığı için gölgelenir. Tedavi amacıyla geldiği İstanbul’da çok iyi desen çizdiği için 1941’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne öğrenci olarak kabul edilir. Burada önce Léopold Lévy’nin öğrencisi olur. Ancak şekillendirme konusundaki becerisi heykel bölümündeki hocaların ilgisini çeker. 1942’de heykel bölümüne geçen genç sanatçı burada hayatının dönüm noktası olacak olan üç önemli sanatçıyla birlikte çalışır. Bunlar Rudolf Belling, Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’dur.
Heykel Bölümü’nü birincilikle bitirdiği için 1948 sonunda kazandığı devlet bursuyla Paris’e giden Koman, burada belki de hayatının tamamına yön verecek önemli bir karar alır. Müzeleri gezip eksik görsel kültürünü tamamlarken o dönem Paris’te yeni yeni şekillenmeye başlayan soyut sanat oluşumlarını takip eder. Fransız başkentindeki sanatsal oluşumları yakından izleyip klasik bir eğitim almak yerine o sırada Paris’te bulunan arkadaşıyla, birlikte bir atölye kiralayarak burada çalışmaya başlar. Kendisinin ifadesiyle yüzlerce desen çizip üzerindeki pası attıktan“ sonra birbirinden ilginç deneylere girerek o yılların öncü sanat eğilimlerini ortaya çıkaran soyut heykeller gerçekleştirir. Bu çalışmalar 1949’dan itibaren Paris’te Salon des Réalités des Nouvelles başta olmak üzere önemli sergilerde gösterilir, Fransız sanat ortamının ilgisini çeker. Kimdir bu genç Türk sanatçı? İşte bu soru, Koman’ı Koman yapan dürtünün, zamanın ruhunu” yakalayarak onu şekillendirmenin, öncü sanatçı olmanın altını çizer.
Genç Türk sanatçı arkadaşları Türk sanatına kübizm korsesini geçiren André Lhote Atölyesi’nde kokuşmuş formlarla ilgilenirken, Robert Jacobsen, André Bloc, Edgard Pillet, Victor Vasarely gibi dönemin öncü sanatçılarıyla arkadaşlık kurarak o yıllarda Paris’te esen özgürlük, deneysellik kalbine doldurur. Koman’ın 1951’de İstanbul’a geri dönene kadar gerçekleştirdiği çalışmaları eşsiz kılan, onun Türk sanatını 1950 sonrasında “Çağdaş Sanat”a yönlendiren olağanüstü çabasıdır. Nasıl Zeki Kocamemi, Ali Çelebi 1920’lerdeki çabalarıyla “Yerel Modernizm” tohumlarını sanat ortamına atmışlarsa, Koman da 1951-1958 arasındaki çalışmalarıyla Yeni Dönem’in kapısını aralayan sıra dışı bir yaratıcı olarak döneme damgasını vurmuştur.
Devamı Cumhuriyet‘te…