Ana Sayfa Yazar Köşesi Beyaz Diş için Hakan Günday yazdı: Jack London’dan öğrendiklerim

Beyaz Diş için Hakan Günday yazdı: Jack London’dan öğrendiklerim

Ekleyen okumakiyigelir

Doğan Kitap’ın kapak tasarımları ödüllü “Dünya Klasikleri Serisi” önsözleri ile okuyucularına küçük edebiyat defineleri sunuyor. Her klasikte farklı bir ismin önsözüyle karşılaşan Doğan Kitap okuyucularını, Jack London’ın unutulmaz eseri Beyaz Diş’te Hakan Günday karşılıyor. Sizler için Hakan Günday’ın kaleme aldığı Beyaz Diş’in önsözünü paylaşıyoruz…

İnsan bir savaş alanıdır. Duyguların düşüncelerle, anıların hayallerle, zaafların ideallerle çarpıştığı, çelişki siperleriyle dolu bir savaş alanı. Dünya bir savaş alanıdır. İnsanlar, hayvanlar ve doğanın, hem kendi aralarında hem de birbirleriyle çarpıştığı, kan, gözyaşı ve depremlerle dolu bir savaş alanı. Dolayısıyla bu dünya üzerindeki hayat, savaş içinde savaştır. Bu da demektir ki Hayat, bedensel ve ruhsal olarak onu yok etmek isteyen her şeye karşı bir tepki olarak sürer. Yani Hayat, ölüme meydan okumadır ve gücünü buradan alır. Ve işte buna macera denir. Çünkü macera, mücadeledir.

Donmuş bir toplumda yeni bir fikrin ortaya çıkışı da maceradır, vahşi bir kurdun evcilleşmesi de… Cılız bir filizin beton bir duvarı çatlatıp yeşermesi de maceradır, okyanusta kaybolmuş bir geminin karaya ulaşması da… Açlığı yenmek de maceradır, bir trenin peşinden koşup onu yakalamak da… Kemiklerini sanayi devriminin çarklarına kaptırmış bir işçinin haklarını araması da maceradır, bir alkoliğin bağımlılığından kurtulma çabası da…

Devrim de maceradır, evrim de… Çünkü her biri de bir hayatta kalma hikâyesidir. Bu yüzden edebiyatta macera romanı adında bir tür olması anlamsızdır. Ne de olsa bütün iyi romanlar zaten birer macera romanıdır. Hepsi de mutlaka bir macera anlatır. Bazen o macera bir zihnin karanlık dehlizlerinde yaşanır, bazen de Alaska’nın buz tutmuş yamaçlarında… Mücadele yoksa hikâye de yoktur. Çünkü hikâye, mücadele etmeye karar vermiş olanın yalnızlığında, ödediği bedellerde ve mücadele sonunda hissettiği o gizemli duygudadır: Huzurlu bir huzursuzluk.

Son olarak, insan ve dünya denilen savaş alanlarında varlığı hissedilemeyen, hissedilse bile görmezden gelinen ne kadar savaş varsa ortaya çıkarılmalı ve ifşa edilmelidir. Dolayısıyla bu uğurda hikâyeler anlatan yazar, aslında bir savaş muhabirinden farksızdır. Ve bütün savaş muhabirleri gibi o da şunu çok iyi bilir: İster kendinle savaş, ister başka bir insanla… Barışmanın ilk şartı, savaştığını kabul etmektir.

Benzer İçerikler

Yorum Yaz