Ana Sayfa Yazar Köşesi Şebnem İşigüzel yazdı: “Gurur ve Önyargı’yı ilk kez okuyacak olanların yerinde olmayı çok isterdim.”

Şebnem İşigüzel yazdı: “Gurur ve Önyargı’yı ilk kez okuyacak olanların yerinde olmayı çok isterdim.”

Ekleyen okumakiyigelir

Doğan Kitap’ın kapak tasarımları ödüllü “Dünya Klasikleri Serisi” önsözleri ile okuyucularına küçük edebiyat defineleri sunuyor. Her klasikte farklı bir ismin önsözüyle karşılaşan Doğan Kitap okuyucularını, Jane Austen’ın unutulmaz eseri Gurur ve Önyargı’da Şebnem İşigüzel karşılıyor. Sizler için Şebnem İşigüzel’in kaleme aldığı Gurur ve Önyargı’nın önsözünü paylaşıyoruz…

Nedir bu romanın tılsımı?

Gurur ve Önyargı’yı okuduğum yazdı. Üniversite sınav sonuçlarını beklediğim, kâbuslarımda, “kaydırma” yapıp açıkta kaldığımı gördüğüm, birkaç yıla kalmaz Hanene Ay Doğacak’ı yazacağımı bilmediğim yaz. Hayatımın son yazıymış gibi donup kaldığım, “beklediğim” yaz. Annemin mutat çay partilerinden birinde “Sen nasılsın bakalım?” sorusuna bu yüzden “Beklemedeyim” cevabını vermiştim. Pervin Hanım işte o zaman reçete etmişti Gurur ve Önyargı’yı. Ona kalırsa Elizabeth Darcy’yi, Darcy Elizabeth’i, âşıklar birbirini, Bennet’lar kızlarının evlenmelerini bekliyordu. Çay bardaklarının, karışmasın diye minik renkli mandallarla işaretlendiği çay partisinde çoğunluğun bu romanı okumuş olması tuhaftı. Yaşım gereği kibirli, az biraz küstahtım. Bu dediğimi çay partisindeki teyzeler duysalar “Biraz mıııı?” diye çığlık atarlar. Kabul. Öyleydim. Gurur ve Önyargı başucumda bekledi. Ruh halimle bağlantılı değil… Allah aşkına, “şekerim” çay bardağını mandallayan kadınların okuduğu kitapla benim ne işim olabilirdi? gibi… Romanı ödünç veren Pervin Hanım halk plajında arkamdan seslendi: “Okuyor musun Gurur ve Önyargı’yı? Darcy, Elizabeth’i baloda gördü mü? Dansa kaldırmadı değil mi? Ah o Darcy!” Sorsanız dün ne pişirdiğini, ne yediğini unutan kadınlar topluluğu, söz konusu romanla ilgili hatırladıkları capcanlı şeyleri oracıkta, halk plajında, araya sıkıştırılmış “Oğlum kardeşine kum atma! Ağabeyine söyle fazla açılmasın!” nakaratları eşliğinde, meşrubat reklamıyla donanmış güneş şemsiyelerinin altında, heyecan içinde paylaştılar.

Dünya şuracıkta ortadan ikiye ayrılsa ritmik biçimde sallayıp durdukları yelpazeleriyle güneş yağı kokularını dağıtmaya devam edecek kadın topluluğunun bir kitaptan etkilenmiş olmasına şaşırmıştım. Şaşkınlık önyargımı bastırdı. Jane Austen’ın unutulmaz romanını işte böyle keşfedip okumaya başladım. Büyük bir zevkle, önyargımdan utanarak. Nabokov benim gibi okurların yanılgısını Edebiyat Dersleri’nde çok güzel dile getirir: “İlk bakışta Jane Austen’ın tavrı ve malzemesi eski moda, yapmacık ve gerçekdışı görünebilir. Ama bu kötü okurun düştüğü yanılgıdır.” Nabokov, onu Madam Bovary ve Anna Karenina gibi eserlerin yazarlarıyla kıyasladıktan sonra şöyle devam eder: “Bu bir hanımefendinin eseri ve bir çocuğun oyunudur. Ama o hanımefendinin dikiş kutusundan üstün bir iğneişi sanat çıkıyor ve bu çocukta inanılmaz bir dehanın izi var.” İşte bu. Bu kadar! Yeryüzündeki macerasını, yayımlandığı 1813 yılından bu yana sürdüren bir kitapla başbaşasınız. Elinizde tuttuğunuz kitap zamana direnmiş bir mucize. İlk cümlesiyle konusunu ele veren bu mucize, evlendirilecek beş kızı olan Bennet ailesinin yaşadığı yere gelen saygın iki bekâr erkeğin, ailenin iki büyük kızıyla evlenmesinin hikâyesidir. Bu kadar basit. Basit olduğu için güzel.

Nedir bu romanın tılsımı? Sade olması mı? Jane Austen mucizesinin nüvesi nerede gizlidir? Aşkı tecrübe bile etmeden, hiç evlenmeden yaşayan, kırk iki yaşında ölmesine neden olan hastalığının ne olduğu bile bilinmeyen yazar, iki yüz yıl boyunca hayatta kalmayı nasıl başarmıştır? Bunu Austen’ın üslubunun kendisi kadar incelikli açıklamak gerekir ya, buna nefesim yetmez. Ama belki onun o eşsiz sadeliğini ödünç alarak cevap verebilirim…

Gurur ve Önyargı’yı ilk kez okuyacak olanların yerinde olmayı çok isterdim.

Gurur ve Önyargı her türlü okura elinden bırakamayacağı bir okuma mutluluğu yaşatır. Bunu trajik hayat hikâyeleriyle yapmaz. Kahramanları tıpkı benim üniversite sınav sonuçlarını beklediğim gibi bekler, durur, annemin çay partisindeki arkadaşları gibi konuşur, halk plajındaki kadın topluluğu gibi küçük şeylerle heyecanlanırlar. Çünkü insan dediğimiz şey, ruhundaki, iç dünyasındaki böyle basit, sıradan küçük şeylerle var olur. Virginia Woolf’un onun için söylediği gibi: “Tüm büyük yazarlar içinde büyüklüğü en zor yakalanacak yazardır Jane Austen.” Mina Urgan, İngiliz Edebiyatı Tarihi’nde Jane Austen’ın mektuplarından birinde Gurur ve Önyargı’dan “My own darling child (benim canım çocuğum)” olarak söz ettiğini aktarır. Hiç kuşkusuz yazarının, çocuğu saydığı Gurur ve Önyargı, kalbine, ruhuna dokunan romanları hayatta tutmayı iyi bilen okurun içgüdüsü sayesinde yaşamaya devam edecek. Klasikler gençlikte, orta yaşta, ilerleyen yaşlarda olmak üzere hayat boyu üç kere ya da defalarca yeniden okunabilir. Kendimi böyle avutsam bile içimden geçeni itiraf etmem gerekirse, genç olmayı değil, üniversite sınav sonuçlarını beklemeyi hiç değil ama Gurur ve Önyargı’yı ilk kez okuyacak olanların yerinde olmayı çok isterdim.

Benzer İçerikler

Yorum Yaz