O sadece Fransız edebiyatının değil dünyanın yaşayan efsanelerinden. Gerilim ve polisiye türüne kazandırdığı eserler sinema filmlerine uyarlandı, her kitabı fenomen oluyor ve Türkiye’de de hatrı sayılır bir kitlesi var. Milliyet Gazetesi’nden Gülden Öktem‘in, Grange’nin İstanbul ziyaretsi sırasında gerçekleştirdiği keyifli söyleşiden tadımlık bir parça paylaşıyoruz…
Kitabınızda konu edindiğiniz karakterlerin kötülük derecesi git gide artıyor. ‘Ölüler Diyarı’ndaki seri katil de akıllara gelmeyecek kötülükte biri…
Evet sapkın bir karakter… Aslında bu kitabı yazarken sapkınlıkları hiç yadırgamamak gerektiğini öğrendim. Eğer taraflar onaylıyorsa bunun anlaşılabilir bir durum olduğunu gördüm yazdıkça. Kurgularken Fransa’da bile insanların cinsellik mevzu bahis olduğunda köşeye sıkışmış hissettiğini de fark ettim. Hepimizin bildiği bir gerçek var: İnternette en çok arama yapılan içerikler cinsellik üzerine. En çok aranan bir numaralı konu o, tüm dünyada hem de. Kalabalık bir akşam yemeğinde bu konuyu açın mesela, insanlar sanki hayatlarında hiç yapmamış gibi bir tepki verebiliyor. Hep cinsel içerikli konular internette aranıyor ama buradakiler aramıyor, gibi. Fransa’da bile cinsel özgürlüklerin yaşandığı, her şeye izin verildiği dönemlerde dahi cinsellik ya da seks utanç demek.
‘Utanç içimizde’
– Kitapta dedektif Corso, bir striptiz kulüpte işlenen cinayeti araştırırken porno dünyasına dalıyor. Bir söyleşinizde ‘Kitapta pornoya dair okuduğunuz her şey doğru’ diyorsunuz.
Evet, okuduğunuz her şey doğru. Bu konu üzerine yazılmış kitaplardan ve araştırmalardan çok faydalandım. Japon pornosu konusunda bir takım araştırmalar yaptım. Japon toplumu biliyorsunuz çok kapalıdır. Mesela bir reklam filminde bile hiçbir kadın oyuncu sırtını bile çıplak göstermez. Ama buna karşın inanılmaz, akla hayale gelmeyecek bir porno endüstrisi söz konusu. Üretim çok yüksek bu alanda. Seksle bağlantılı yasaklar bence çok ilginç. Tüm bu utançlar toplumsal baskı yüzünden ortaya çıkmış. Japonya’da dini hiçbir baskı yok. Sadece kimsenin sizi görmemesi gerekiyor “ayıp şeyler” yaparken. Panjurları kapattığınız, perdeleri indirdiğiniz anda her şeyi yapabiliyorsunuz. O dört duvar arasında utanç ya da yasak yok. Avrupa’da o utanç duygusu bizim kendi içimizde. O da dini inançlar ve dini baskılar yüzünden. Siz istediğiniz kadar panjurları kapatın, perdeleri çekin, utanç içinizde olduğu sürece hiçbir kaçışınız yok.
– Siz bir Avrupalı olarak, bu sözünü ettiğiniz dini baskıyı hissediyor musunuz?
Ben Katoliğim. İnsanın içine o utanç duygusunu işlemiş. Hıristiyanlığa göre hiçbir cinsel arzunuzun olmaması gerekiyor eğer o utancı yaşamak istemiyorsanız. Günümüzde Avrupa’da bir felaket söz konusu. Biliyorsunuz kilisedeki rahiplerin yaptıklarını. Hepsinin iddiası, hiçbir cinsel arzuları olmadığı yönünde. Ama cinsel arzularını bastırmayı başaramamışlar ve hatta dine sırtlarını dayayıp o ikiyüzlülük içinde daha korkunç şeyler yapmışlar, çocuklar üzerinde arzularını kullanmışlar… Bu Katolik kilisesi için bir felaket…
– Papa ekranlara çıkıp onları lanetliyor bir taraftan da…
Çıkıp televizyonlara, “Şöyle yapmayın, böyle yapmayın, çocukları koruyun” diyor. Kimse ona inanmıyor. Fransa’da saygınlığını kaybetti artık Papa. Arzu, sanki sizi kurtaracak bir kaçış gibi algılanıyor. 70’li yıllarda cinsel özgürlüklerin olduğu dönemlerde gerçekten insanlar özgürlüklerini ilan ettiler ve inanın dünyanın en erotik olmayan şeyleri yaşandı. Çok gerçekti ve doğaldı her şey. (Devamı Milliyet‘de)