Ana Sayfa Söyleşiler Tuğçe Isıyel ile Ya Hiç Karşılaşmasaydık üzerine…

Tuğçe Isıyel ile Ya Hiç Karşılaşmasaydık üzerine…

Ekleyen okumakiyigelir

Psikoterapist Tuğçe Isıyel’in ilk kitabı Ya Hiç Karşılaşmasaydık, okurlarla buluştu. Isıyel, “Yas tutamadığımızda benzer yaşantıları, önceki yasımızın nesnesi olan şeyleri bugünümüzde de itinayla bulduğumuza ve yaşattığımıza inanıyorum. Geçmişimiz bir ölçüde kaderimiz oluyor sanki. Çünkü bana göre her yas tutulmayı bekliyor” dedi. (Kaynak: Duvar / Ece Gür)

Psikoterapist Tuğçe Isıyel’in kaleme aldığı ve Doğan Kitap’tan yayınlanan kitabı Ya Hiç Karşılaşmasaydık, hayatta karşımıza çıkanalar kadar karşımıza çıkmayanların da bizi ve yaşantımızı nasıl etkilediğini samimi bir dille anlatıyor. Kitapta, sadece psikoterapi odasından değil yazarın kendi hayatından ve çevresinden gözlemlediği anekdotları da paylaşıyor.

Tuğçe Isıyel’le Ya Hiç Karşılaşmasaydık, üzerine konuştuk. Isıyel, “Her çağın sınavı kendine özgü. Sınavsız çağ yok. Ama bu çağın ilişki bağlamındaki zorluklarına bakacak olursak ilişkiler içinde ilişkisizlik diyebiliriz. Ya da bağlantılar arasında bağsızlık. Özellikle sosyal medyada çok kalabalık görünüyoruz ama gerçekten sahici ilişki kurabildiğimiz, muhabbetlenebildiğimiz kaç kişi var, durup bir düşünmek gerek. “Takılma” kültürü insandan mekana her yeri kaplamış durumda” dedi.

Yetişkinler ve çiftlerle psikoterapi çalışmaları sürdürüyorsunuz. Öncelikle bu alana girişinizden bahseder misiniz?

Beni psikoloji alanında çalışmaya iten dürtü hep merak duygusu oldu. İnsanın iç dünyasında olan bitene, davranışlarının ardında yatan mekanizmalara duyduğum merak… İnsan oluşun çetrefili ama bir yanıyla da sadeliği. Muhtemelen önce kendimi anlama arzusu bu. Kendi ruhsallığını merak etmeyen biri için bu meslek epey zor ve sıkıcı bir alan olsa gerek. Meslek hayatıma ise önce çocuklarla çalışarak başladım. Sonra gördüm ki aileye temas ettikçe, aile değişip dönüştükçe çocuktaki semptomlar ortadan kalkıyor. Yani çocuk aslında ebeveynin, ailenin yaşadığı sıkıntıların bir aynası gibi.. Sonra kişilerin bireysel hayatlarında ve çift ilişkisinde olan bitenin, bir psikoterapist olarak oraya eşlik etmenin daha çok ilgimi çektiğini gördüm.

‘HER ÇAĞIN SINAVI KENDİNE ÖZGÜ’

İlişkiler, kitabınızın önemli başlıklarından biri ve hepimizin hayatı çeşitli ilişkileri yürütme çabası içinde geçiyor. Aşk ilişkisi, arkadaşlık ilişkisi… Bunların hepsinin sınavdan geçtiği zamanlarda mı yaşıyoruz?

Bence her çağın sınavı kendine özgü. Sınavsız çağ yok. Ama bu çağın ilişki bağlamındaki zorluklarına bakacak olursak ilişkiler içinde ilişkisizlik diyebiliriz. Ya da bağlantılar arasında bağsızlık. Özellikle sosyal medyada çok kalabalık görünüyoruz ama gerçekten sahici ilişki kurabildiğimiz, muhabbetlenebildiğimiz kaç kişi var, durup bir düşünmek gerek. “Takılma” kültürü insandan mekana her yeri kaplamış durumda.

Biraz özellikle “mutlu” görüntülere yapışık bir halde yaşıyoruz sanki. Yaşamaktan ziyade göstermeye odaklanıyoruz gibi. Kitapta da bahsetmiştim gittiği konseri cep telefonundan izleyenlerin hikayesinden… Burada göstermeye dair bir eleştirim yok ama yaşama biçimimizi, ilişkilerimizi göstermek üzerinden kuruyorsak yaşadığımız hayata ve kendimize büyük bir haksızlık yapıyormuşuz gibi geliyor bana. Kendi kendimizi manipüle diyoruz o vakit.

Bir diğer mesele de çağın hızı, değişkenliği ilişkilere ve ruh halimize de yansıyor elbet. Bu çağın insanı olarak çok fazla uyarana maruz kalıyoruz. Odaklanmak zorlaşıyor, dikkati dağıtan çok şey var. Sıkılmaya, belirsizliklere, rutine tahammülümüz yok. Halbuki bu söylediklerim her türlü ilişkinin doğasında var olan şeyler ama bunlarla başımız hoş olmadığı zaman zorluklar başlıyor. (Devamı Duvar‘da)

Benzer İçerikler

Yorum Yaz