Kitabın can suyu kitapçı dükkanlarından gelir. Şık caddelerdeki ya da AVM’lerdeki şık mağazalardan değil, mahalle aralarında, civar semtlerde, uzak kentlerdeki kitapçı dükkanlarından bahsediyorum. (Cem Erciyes’in kisadalga.net ‘teki yazısından.)
Öğretmen emeklisi bir beyefendinin işlettiği, sadece kitap satan o küçük dükkanlar çok uzun zaman önce yok oldu. Neredeyse benim çocukluğumdan beri kitap her zaman bir ‘kırtasiye-kitapçı’dan alınıyor. Bugün o büyük zincirlerin teknoloji ve oyuncak da satan dükkanlarıyla karşılaştırınca Uhu kokan küçük kitapçıları tercih ediyor ya da özlüyor insan. Çünkü biliyor ki kasadaki abi/amca, kalem çeşitleri kadar kitapları ve yazarları da iyi bilir.
Kitap zor dönemlerinden birini yaşıyor. Ve kitapçılar da öyle. Kentin uzak semtlerindeki kitap-kırtasiye mağazalarında şu sıralar hummalı bir hazırlık var. Okul dönemine hazırlanıyorlar. Yine defter kalem çanta boya satışları listeler halinde gelecek ve belki de bir yılı geçirecekleri o iki aylık büyük satışı yapacaklar. O nedenle gözleri mağazaların üst katlarında, dip taraflarında yer alan kitap raflarını pek görmüyor. Ama o rafların ziyaretçileri de kesilmiyor aslında. Çocuklarına kitap alacak anne babalar, Tiktok’tan okuma listesini yapmış küçük kızlar, genç kadınlar ve adamlar raflar arasında geziniyor. Kültürel merak, hayata daha donanımlı bir birey olarak hazırlanmak, gençleri raflar arasında gezinmeye yönelten temel motivasyonlardan biri. Bir diğeri tabii ki gündemi takip etmek, yeni kitapları ve tanınmış yazarları bilmek. Ama en önemlisi ve her şey için geçerli olanı bize sessiz ve kendi başımıza tadını çıkartacağımız bir hayal alemi sunması. Bu nedenle hepimizin sevdiği yazarlar var ve yenilerini arıyoruz. Bizi kitap rafları arasında gezinmeye yönelten en önemli şey, her zaman bu.
Kitapçı dükkanında bu gezintiyi yapanların sayısı gün geçtikçe azalıyor. Hele son bir yıldır içinde olduğumuz enflasyonist ortam kitap satışlarını çok olumsuz etkiledi. Binlerce çeşit kitabı türlerine göre kategorize edip raflarında tutan kitapçılar için bu çok ağır bir durum. Onlar varoluş sebeplerinin o kitaplar olduğunun farkında; okumasalar bile o kitapları ve yazarlarını seviyorlar. Bu nedenle solcu ya da muhafazakar her kesimden klasikleştiğini düşündükleri bütün yazarları bulundurmaya çalışıyorlar. Edebiyat ağırlıklı ülkenin eski ve saygın yayınevlerini en çok bu küçük mahalle kitapçılarında görebildiğinizi söylesem, inanır mısınız? Büyük zincirlerdeki ‘iyi yaşa-az üzül’ kitaplarının hegemonyasını buralarda hissetmiyorsunuz. Sanki aradığınız her kitabı bulabileceğiniz duygusuna kapılıyorsunuz. Tabii öyle bir şey yok. Yine de küçük birer kitapçı bu dükkanlar ama size istediğiniz kitabı bir iki gün içinde getirmek gibi de bir hizmet sunuyor hepsi. Yine de internet mağazalarının fiyat politikaları karşısında eziliyorlar. Bazen okur gelip burada bulup incelediği bir kitabı, hemen internet fiyatıyla karşılaştırıp almaktan vaz geçiyor, internete yöneliyor. Adeta internet kitapçıları için ‘şovrum’ hizmeti sunuyor kitapçı dükkanları. Ve tabii ki bundan çok şikayetçiler.
Mahalle kitapçılarının hemen hepsinin okullarla çok iyi ilişkileri var. Öğretmenleri tanıyor, onların ihtiyaçlarını öğrenip ona göre ürün bulundurmaya çalışıyorlar. Ve bu arada okullara çocuk ve gençlik kitapları da satıyorlar. Son yıllarda çocuk kitapları en ama en çok böyle satılıyor: Okullara toplu sipariş. Bu konuda kitapçı dükkanları da yerel birer oyuncu. Ve ilginçtir ki şu sıralar yetişkin kitaplarından çok çocuk kitaplarına umut bağlamış durumdalar. Çünkü dükkana kitap almak üzere girenler pek azaldı ve çoğalacak gibi de gözükmüyor. Ama çocuk kitapları okul kararıyla aldırılıp okutuluyor… Yani o iş biraz daha garantili…
Yazının Devamı: https://kisadalga.net/yazar/kitapcilar_39217