Ana Sayfa Haberler Geçmiş ile şimdi arasında: Eflatun kuşak

Geçmiş ile şimdi arasında: Eflatun kuşak

Ekleyen okumakiyigelir

1998 yılında Ankara’da gazeteciliğe başlayan İstanbul’da çalışma hayatını sürdüren Fergün Atalay’ın ilk kitabı raflardaki yerini aldı. Baş karakteri Dicle gibi kendisi de Diyarbakırlı olan Fergün Atalay’ın ilk romanı Eflatun Kuşağın Peşinde, sarsıcı hikayesi kadar sinematografik anlatımıyla da okurunu bir anda avuçlarının içine alıyor. Her ne kadar bir kurgu olsa da yakın geçmişimizin karanlık ve unutturulmak istenen zamanlarına fener tutuyor. Ve okuruna şöyle sesleniyor: “Geçmişten gözünü kaçırma, unutmak kaybetmektir.” (Kaynak: Gazete Duvar / Likya Bademci)

Fergün Atalay ismini televizyon ve basın dünyasından hatırlayanlar olacaktır. Bilmeyenler için çok kısa bir not düşecek olursak 1998 senesinde Ankara’da başlayan gazetecilik kariyerini İstanbul’da sürdüren Atalay şimdiye dek dış haber muhabirliği ve editörlük gibi pek çok görevde çalıştı. Eflatun Kuşağın Peşinde ile gazetecilik kariyerine yazarlığı da ekleyen Atalay’ın bu ilk romanı geçmişinin getirdiği karabasanlardan kurtulabilmek için adaletin peşinde bir kadının, Dicle’nin hikayesini anlatıyor.

İlk bakışta kendi emeğinin peşinde, iyi eğitim almış, akıllı ve güçlü bir kadın olarak karşımıza çıkan Dicle, aslında 30 yıl öncesinin travmasını sadece aklına değil kalbine de kazımış bir kadındır. Tam 30 yıl önce Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananlara tanık olmuş küçük bir kızken, üç kişilik çekirdek ailesini yitiren ve 3’ten geriye 1’in bile kalmadığı yarım bir ruh olarak sürdürdüğü yaşantısı boyunca, kendine altı yaşının korkularında asılı kalarak bir gelecek inşa etmeye çalışmıştır. Yaşadığı acıyı unutmamasını, hep diri tutmasını sağlayan kurumuş kan lekeleriyle bezeli bir eflatun kuşak her daim cebindedir bu yüzden. Çünkü unutulması beklenen acılar, asla yerini bulmayan bir adalete de gebedir.

80’Lİ YILLARDA DİYARBAKIR CEZAEVİ… 

Geçmiş ile şimdi arasında mekik dokuyan kitap, bir yanıyla bu toprakların yitip gitmiş, adı sanı unutulmuş, izlerinin silinmesini bırakın varlıları bile yok sayılmış ve sayılmaya devam eden yüzlerce acının şahitliğini yapıyor bir yanıyla. 80’li yıllarda Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananların hikayesini kendine has bir tanıklıkla anlatıyor. Bu haliyle anlatılan hikâye her ne kadar bir kurgu olsa da aslında üzeri örtülmek istenen yakın geçmişimizin izini sürüyor.

Devamı Gazete Duvar‘da…

Benzer İçerikler

Yorum Yaz