Şimdiye kadar okuduğunuz en ilginç roman hangisiydi? Belki bir polisiye, belki de bir distopya… Peki bugün birbirinden farklı çeşitlere ayrılmış tüm bu romanlar nereden geliyor diye hiç düşündünüz mü? Bir roman yazma fikri ilk kimin aklına gelmiş olabilir? Ya da o ilk romanı yazan kişi, yazdığı şeyin bir roman olduğunu biliyor muydu? Dünyanın ilk romanının konusu neydi? İşte bir kitap düşkününün aklını kurcalayacak türden o sorulara yanıt olabilecek bir inceleme yazısı.
Öncelikle baştan belirtelim teknik olarak dünyanın ilk romanının hangi eser olduğu iddiası bize ait değil. Kaynak olarak 2011’de hazırlanan Encyclopædia Britannica Ultimate Reference Suite (Chicago)’yu alıyor ve bu çalışmadaki iddia üzerine dünyanın ilk romanı olarak Genji’nin Hikâyesi’ni değerlendiriyoruz.
Okumakiyigelir Editör Notu
Murasaki Shikibu 10. Yüzyıl sonlarında Japonya’da dünyaya geldiğinde, muhtemelen 1000 yıl sonra bile kendisinden bahsedileceğinden habersizdi. Heian dönemi Japonya’sında imparatorluk sarayındaki nedimelerden biri olması dışında farklı bir özelliği olmayan bir kadındı. Tek bir farkla: O bir yazardı. Günümüzde Murasaki Hanım olarak anılsa da gerçek adını aslında kimse bilmiyor. Peki ona neden Murasaki Hanım deniyor?
Belki de bir yazarın başına gelebilecek en olası şeylerden biridir; yazdığı karakterin kimliğine bürünmek… Japon sarayında 11. Yüzyıl başlarında tutulan kayıtlarda adının Fujiwara no Kaoruko olduğundan bahsedilen bir nedime vardır. Bu nedimenin yazmayı çok sevdiğinden bahsedilir. Bu da dünyanın ilk roman yazarının gerçek ismi hakkında bize bir fikir veriyor. Murasaki Hanım ismi ise söz konusu nedimenin yazığı başka bir eserden geliyor: “Murasaki Hanım’ın Günlüğü” İlk araştırmalarda dünyanın ilk roman yazarının bir günlük tuttuğu sanılmış ve günlükte geçen ismin yazara ait olduğu düşünülmüş. Fakat sonrasında bunun da yazarın elinden çıkan farklı bir edebi eser olduğu anlaşılmış. Yazar talihsizliği diyelim, ölümünden yüzyıllarca sonra yazdığı karakterin ismi üstüne yapışmış. Biz de bu tatlı talihsizliği bozmayarak yazının geri kalanında kendisini Murasaki olarak anacağız…
Dünyanın ilk romanının gerçek hikayesi:
Heian döneminde Japonya’da resmi yazışma dili olarak Çin alfabesi ve gündelik yaşamda Kanji alfabesi kullanılıyordu. Dönemin Japon kültüründe kadın erkek eşitsizliği hissedilir durumdaydı ve kadınların Çin alfabesini öğrenmelerine izin verilmiyordu. Muhtemelen kadınları devlet işlerinden uzak tutma çabasının bir göstergesiydi. Ancak Murasaki şanslı bir kadındı. Kültürlü bir aileden geliyordu ve ailesi ona iki yazı dilini de öğretmişti. Murasaki’nin gençliğinde Çince yazılmış eserleri okumuş olduğu tahmin edilmektedir. Saray kayıtlarına göre 20’li yaşlarında evlenmişti ve bir kız çocuğu sahibi olmuştu ancak evlendikten 2 sene sonra eşi vefat etmişti. Dünyanın ilk romanı olarak kabul edilen “Genji’nin Hikayesi” ni ne zaman yazdığı tam olarak belli değildir. Evliyken ya da dul olduktan kısa bir süre sonra yazmaya başladığı düşünülmektedir. Çünkü onun hayat hikayesini saray kayıtlarına geçiren, yazma yeteneğinden başka bir şey değildir.
Yaklaşık 1005 yılında Japonya’da bir anda şöhretli bir kalem haline gelen Murasaki’nin yazıları saraya kadar ulaşmıştı. Böylesi yetenekli bir kadını sarayın kontrolü altında tutma fikri, Japonya tarihinde büyük bir yere sahip olan Fujiwara no Michinaga’nın aklına gelmişti. Michinaga döneminin en güçlü siyasetçisi ve devlet adamı olarak bilinir. Murasaki’yi İmparatoriçe Shōshi’nin nedimelik görevini üstlenmesi için saraya davet etmesi, Murasaki’nin kalemine karşı duyduğu saygı ve korkunun bir göstergesi olarak kabul edilir. Kimi kaynaklara göre Genji’nin Hikayesi, Japon sarayında tamamlanmıştır.
Murasaki, İmparatoriçe’ye hizmeti boyunca saray hayatından sahneleri yazılarına aktararak yazmaya devam etti. Beş ya da altı yıl sonra saraydan ayrıldı ve İmparatoriçe Shōshi ile birlikte Biwa Nehri bölgesine inzivaya çekildi. Bundan sonrası ise biraz karanlıkta kalan bir dönem olarak kabul ediliyor. Murasaki’nin bu inziva sürecinde 1014 ila 1031 yılları arasında öldüğü düşünülmekte.
Murasaki, edebiyat kariyerinde bir cilt dolusu şiir yazmanın yanı sıra “Murasaki Hanım’ın Günlüğü” ve “Genji’nin Hikâyesi” adında iki eser kaleme aldı. Eserleri Japonya’nın tüm eyaletlerine nüshalar halinde dağıtıldı ve özellikle soylu sınıfı tarafından ilgiyle okundu.
Dünyanın geri kalanı ise kendisinden 20. Yüzyılın başlarında haberdar oldu. Yapıtlarının çevrilmesine çalışıldı. Genji’nin Hikâyesi’nin altı ciltlik bir İngilizce tercümesi 1933 yılında yayınlandı. Genji’nin Hikâyesi, Çince ve Japonca nazıma hakim olduğu anlaşılan bir yazarın, zarif ve yaratıcı hayal gücünün ürünü olduğu için edebi açıdan eşsizdir. 54 bölümden meydana gelen eser, kahramanın efsanesini akıcı bir dille anlatır. Ana karakterin ağzından aktarılan ve saray dili ile yazılmış 800 şiir eserin içinde yer alır. İçeriğe gelecek olursak; dönemin eğlence kültürü, giyim kuşam, gündelik hayat ve ahlak anlayışı gibi konulara ışık tutar. Saray ahalisinden, yakışıklı, duyarlı, iyi bir dost ve sevgili olan Genji’nin öyküsü anlatılırken, dönemin Japonya’sını resmeder. Romanın büyük bir kısmı Genji’nin aşklarına ayrılmıştır ve Genji’nin hayatına giren her bir kadın detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Eser insan duygularına ve doğanın güzelliklerine büyük yer ayırır ancak alt metninde Budizm etkisi görülür. “Fani dünya” inanışı, eserin verdiği temel mesaj olarak kabul edilir.
Batılı edebiyat araştırmacıları yüzyıllarca Avrupa ve Ortadoğu’nun yanı sıra Çin edebiyatındaki eserleri de incelemişlerdi. Dünyanın ilk yazılan romanının Avrupa’da kaleme alındığı ve romanların atası olarak da sözlü kültürdeki efsaneleri ve masalları kabul etmişlerdi. Ancak Genji’nin Hikâyesi sahip olduğu tüm özellikleri ile roman türünün ilk temsilcisi olduğunu açıkça gösteriyordu. Böylece Genji’nin Hikâyesi dünyanın ilk romanı olarak kabul gördü ve Japonya roman türünün anavatanı olmuş oldu. Elbette bu iddia araştırmacılara ait. Harvard Üniversitesi’nden Melissa McCormick eseri; “Edebiyatta bir kilometre taşı.” olarak değerlendirir.
McCormick’in araştırmalarına göre Murasaki, yaşadığı döneme meydan okuyan bir yazardı. 11. yüzyılda kurgu, tür hiyerarşilerinin ölçeklerinin alt basamaklarında değerlendiriliyordu. Elbette tarihin daha erken dönemlerinde Homeros gibi anlatıcılar ortaya çıkmıştı. Ancak bu anlatıcılar bir şekilde tarihi olayları referans alıyor ve anlatılarını destan sınıfına koyuyorlardı. Murasaki; karakterleri, olay örgüsü ve hikayesiyle tamamen kurgu olan bir eser kaleme alarak edebiyatta yeni bir sayfa açmıştı. Daha eski tarihlere ait, tamamı kurgu olan ve anlatımıyla roman türüne atalık edebilecek bir esere şu ana kadar rastlanmamıştır.
Peki sizce Murasaki Hanım, kalemi eline aldığında dünyanın ilk romanını yazdığının farkında mıydı? Ya da bu iddiaların ışığında dünyanın ilk romanı gerçekten de “Genji’nin Hikâyesi” olabilir mi?