Lise öğretmeni ona “Sende yazar kumaşı var” demişti ama o ailesinin isteğiyle Eczacılık Fakültesi’nde okudu. 21 yaşında Diyarbakır’a gelin olarak gittiğinde Basın-Yayın okuma hayalleri yarıda kalmış gibiydi. Ama o çok satan bir yazar olarak kendi yolunu çizdi. Piraye, Yüreğim Seni Çok Sevdi ve Hasret gibi romanların yazarı Canan Tan, Posta Gazetesi’nden Melis Apaydın ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdi…
Karantina günlerini Urla’daki evinde geçiren Canan Tan ile yazarlık serüvenini, geleceğe dair projelerini konuştuk. (…)
Diyarbakır yıllarınız yazarlığınızı nasıl besledi?
Diyarbakır, efsaneler ve destanlar diyarı. İlk gittiğimde bu şehrin içindeki cevheri keşfedememiştim. Yadırgadım. Ayak uydurmada bocaladım. Ama zaman içinde dost olduk. İlk romanım Piraye’nin doğduğu yerdir Diyarbakır. Bu şehre gelin gitmeseydim, “Piraye” diye bir roman yazılamazdı.
Ankara ve Diyarbakır’ın ardından yolunuz nasıl İzmir’e düştü? Bu şehrin en çok neyi sizi etkiledi?
Diyarbakır’a giderken, iki yıl kalacağımız sözünü vermişti eşim. İki yıl oldu on yıl… Ve biz İzmir’de bulduk kendimizi. Bu seçimde pek çok etken rol oynadı. Şehrin özellikleri ve güzellikleri bir yana her kesimden insanın sıcaklığı sevecenliği içimizi ısıtmaya yetti. Şu an yeniden bir seçim yapmak durumunda kalsam gene İzmir derim.
Yazarlık kariyerinizde unutamadığınız bir anınız var mı?
Bunca yıl çok sayıda anıyı da beraberinde getiriyor haliyle. İlk aklıma geleni paylaşayım sizlerle: Kendimi bildim bileli şiirle haşır neşir oldum. Roman ve öykü kitaplarındaki manzum alınlıklar bana aittir ve naçizane çok sayıda şiirlerim ve bu dalda ödüllerim vardır. Ama hiçbir zaman “Ben şairim!” gibi bir iddiam olmadı. Ancak ayak parmağımı kırdığım yaz aylarında şiirlerimi toplayıp bir şiir kitabı çıkarmaya karar verdim. Ve hemen bu kararımı değerli editörümle paylaştım. “Aman Canan Hanım şiir camiası acımasızdır. Kolay Kolay beğenmezler, acımasızca eleştirirler sizi. Siz de üzülürsünüz biz de.” dedi. “Umurumda değil!” dedim. “Bu kitap İstanbul Kitap Fuarı’na yetişecek!” yetişti de. Son derece mütavazi bir adı vardı: “Şiirce”. “Ben de karınca kararınca bir şeyler yazım…” anlamında. Aradan birkaç ay geçti. İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi’nden bir profesör aradı beni. Her yıl Nisan ayında kutlanan Dünya Şiir Günü’ne davet ediyordu beni. Şiir kitabımı incelemiş ve çok beğenmişlerdi. Bu özel günde, Uluslararası şairlerin arasında, kendi belirlediğim şiirimi okuyacaktım. Yanısıra şiir farklı dillerde seslendirilecekti. Doğan Hızlan’ın açılışını yaptığı etkinliğin bir parçası olmak harika bir duyduydu.
Dünya olarak zor günlerden geçiyoruz. Siz, hepimizin evde kaldığı bugünleri nasıl geçiriyorsunuz?
Yaklaşık iki haftadır sokağa çıkmadım. Gerçekten zor günler yaşıyoruz. Bol bol kitap okuyarak gerçiriyorum zamanımı. Karantinayla ilgili mizahi bir şeyler yazmamı öneren dostlarım var. Ama ben bu kritik dönemde gülecek, gükdürecek gücü bulamıyorum kendimde…
Bu söyleşinin tamamı 06.04.2020 tarihli Posta İzmir gazetesinde yayınlanmıştır…