Geçtiğimiz haftalarda raflarda yerini alan Zeynep Miraç’ın kaleme aldığı “Seçkin” üzerine Cumhuriyet Gazetesi’nden Zeynep Oral bir inceleme yazısı kaleme aldı. İşte Zeynep Oral’dan tiyatro eleştirmeni, yazar, eşsiz bir çevirmen, dilimizin ustası, yayıncı Seçkin Selvi üzerine satırlar…
Seçkin, bir isim. Tiyatro eleştirmeni, yazar, eşsiz bir çevirmen, dilimizin ustası, yayıncı ve de benim yiğit arkadaşım Seçkin Selvi’nin de adı. (Doğan Kitap) Yazarı genç kuşak gazetecilerden hayran olduğum Zeynep Miraç… Son üç yıldır Seçkin’le birlikte çalıştıklarını biliyordum. Ortaya “nehir söyleşi” çıkacak sanıyordum. Yanılmışım! Dün okumaya başlamamla bitirmem bir oldu. Son sayfada önce gözyaşlarıma, sonra kahkahalarıma engel olamadım. Bu bambaşka bir kitap.
TÜRKİYE PANORAMASI
Bu, çok özel bir insanın, çok özel bir biçimde kaleme alınmış hayat hikâyesi. Bu onurlu ömrün her anı, Türkiye’nin ekonomik, politik ve toplumsal gerçekleriyle iç içe işlenmiş. Bireyin yaşamı, toplumun halleri, devletin hoyratlığı, değer ölçülerinin yozluğu ve göreceliği öyle bir ilişkilendirilmiş ki birini ötekinden ayırmak imkânsız! Sonuç: Bütünsel bir Türkiye panoraması!
Bu panoramanın içinden aşklar, flörtler geçiyor; isyanlar geçiyor; tiyatro edebiyat sinema yayıncılık sanat ve sanatçılar geçiyor; çocuklar geçiyor; yokluk, yoksulluk, acılar, ölümler, kayıplar geçiyor; gözaltılar, tutuklanmalar, hapishaneler geçiyor. Elbet hiçbiri geçip gitmiyor! Her biri, birikip damıtılıyor!
En çok, en çok damıtılan şunlar: Emek. Direnmek. Ödün vermemek.
NOKTA ATIŞLAR
Kitap sayfaları boyunca Zeynep Miraç’ın ustalığını görüyorum. En karmaşık ekonomik-politik süreçleri nokta atışlarla birkaç tümceyle en yalın ama en vurucu biçimde aktarmayı çok iyi biliyor. Anıları damıtmayı da… Her anlatım, kapsadığı alanın dışına yayılıyor. Bu da anıların nasıl damıtılıp demlendirildiğini gösteriyor.
Dikkat çekici bir nokta: Bunca güç koşullarda, zorluklarla boğuşarak ama hep dimdik, hep çalışarak, hep üreterek, ödünsüz yaşanan bu hayatta, kimseye karşı kin, nefret yok. Sistemin çürümüş yanlarını sorgulamaya, eleştirmeye evet; ama şahıslara karşı intikam duygusu yok.
En olağandışı olaylar en olağanmış gibi anlatılıyor. (Nokta atışlar kafanıza güm diye vuruyor!) Genelden özele, özelden genele geçişler en doğal biçimde okura sunuluyor.
VE MİZAH DUYGUSU
Zeynep Miraç’la Seçkin Selvi’yi buluşturan bir ortak nokta da ikisinin de mizah duygusundan bolca nasiplerini almış olmaları.
170 sayfaya sığdırılan dolu dolu yaşanan bir ömür aktarılırken hem anlatan hem yazan, mizah öğelerine öncelik tanımaktan, olaylara gülen gözlerle bakmaktan hiç vazgeçmiyor. İkisinin de yaşama sevincini her an hissediyorsunuz.
Seçkin, çocuklarının sorusunu şöyle yanıtlayabiliyor: “Ben hapse zinadan, hırsızlıktan, cinayetten girmedim. Türkiye’de aklı başında bir insan olduğum için girdim.”
Zeynep yazıyor: “Lenin çevirileriyle komünizm propagandası yapmaktan açılan dava 14 yıl sürdü. Beraat ettiğinde Sovyetler Birliği yıkılmak üzereydi… Çevirdiği kitapların orijinal baskıları serbestçe satılırken çevirilere dava açıyordu. Yabancı dil bilmeyenleri kolluyordu devlet.”
Ya da: “Yazan Stalin, yazılan Lenin, çeviren Seçkin. Buyurun hapishaneye gelin!”
İyi ki varsınız sevgili Seçkin Selvi ve Zeynep Miraç.