Türkiye Bilim Akademisi Kurucu Üyesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, Türkiye’nin önde gelen deprem bilimcilerinden. Kendisi kullandığı denizaltı ile Marmara’daki fayları da inceleyen bilim insanlarından. Kısa süre önce Doğan Kitap etiketi ile Türkiye’de Deprem kitabını da yayınlayan Prof. Görür, Oggito’ya özel açıklamalarda bulundu.
Devletin, vatandaşın ve medyanın deprem konusundaki ödevlerini yerine getiremediğini anlatan Prof. Görür, “Deprem noktasında hep İstanbul konuşuluyor. Ama belki vatandaş olarak olaya öyle bakabiliriz İstanbullular olarak. En fazla insanların tedirgin olduğu konu Marmara. Devleti yönetenlerin bakış açılarını değiştirmeleri gerekir. Devletin konuya bakış açısı ve hareket tarzı, üzülerek söylüyorum ki afeti yönetmek şeklinde olmuştur. Yeni deprem olduğu zaman devletin tüm gücünü seferber edip yaraları sarmak, insanları göçük altından kurtarmak, insanlara geçici barınma olanakları sunmak ve kalıcı yapıları yapmak şeklinde gibi. Bu noktada da bizim devletimiz, hükümetlerimiz hep böyle yaptılar, genelde de iyi şeyler yaptılar ve başarılı oldular. Günümüzde vardığımız teknoloji ve ilerlemeler sonucu artık bu yaklaşımın doğru olmadığı, deprem gelmeden önce depremin verebileceği zararları azaltmanın mümkün olduğu bir dönemde yaşıyoruz” dedi.
Medya Bilim İnsanını Figüran Yaptı
Devletin 5 yıllık kalkınma planlarına depremi de dahil etmesi gerektiğini hatta tam yetkilendirilmiş bir Afet Bakanlığı’nın kurulmasının çok etkili olacağını anlatan Prof. Görür, şunları söyledi: “Neden bekliyorlar ki? Kimsede onlara üç yılda yapın demiyor, on ya da yirmi sene ise bu sürede yapsınlar. Bizim insanlarımız yaşadığı yerlerde deprem olunca göçük altında kalmayacağını bilirse deprem korkusu kalkar. Japonya’da her gün deprem mi konuşuluyor? Meksika’daki depremde bir şey mi oldu? Bundan elli yıl önce bilim ilerlememiş, teknoloji ilerlememişti. Hükümetler ‘Ne yapalım, görünmeyen düşman, nasıl savaşalım’ diyebilirlerdi. Dolayısıyla ülkeyi yönetenler bugünkü hükümeti kast etmiyorum, tüm hükümetleri kast ediyorum, ülkeyi depreme hazırlamaya yani riski yönetmeye talip olmuyorlar. Onlar afeti yönetmeye talipler. Deprem olursa ‘Allah büyüktür gerekeni yaparız’ diyorlar. Basın da üzerine düşeni yapmıyor. Böyle her depremden sonra medya alışmış kolaycılığa, bilim insanlarını figüran gibi kullanıyor. Boy sırasına göre her TV kendisinde olmak üzere herkesi sırası ile konuşturuyor. Aynı şeyler söyleniyor, bu hoş da değil. Deprem olmuş saniyesinde konuşuyor bilim insanları. O deprem incelenmeden konuşulması komedi oluyor. Deprem olmuş, telefonum çalıyor, gazeteci ‘Hocam bir görüş verin’ diyor. Ben deprem olduğunu ondan öğreniyorum. ‘İncelemeden ne söyleyeyim’ diyorum ‘Olsun hocam siz bir şeyler söylersiniz’ cevabını veriyor.”