2020 yılının en dikkat çekici yerli edebiyat eserlerinden Mazarin Mavisi’ni henüz keşfetmediyseniz, bir sonraki kitap alışverişi listenize mutlaka ekleyin. Peki nedir Mazarin Mavisi’ni bu kar özel yapan? Doğan Kitap ekibinden Çiğdem Karşıgil sizler için Cem Kalender’in son kitabını okudu ve inceledi…
Uzun yolculuklar yaptığınızda hiç bilmediğiniz bir şehrin içinden geçerken binalara, evlere, ışıklara bakıp “Kim bilir bu evlerde neler yaşanıyor, hangi üzüntüler, hangi mutluluklar, hangi hayatlar var?” diye düşündüğünüz oldu mu hiç?
Ben bunu çok düşünürüm. Bir yoldan geçerken gözüme bir ev takılır ve orada kimlerin yaşadığını, evin babasını, annesini, çocuklarını hayal etmeye çalışırım. Evin perdelerinin arkasını hissetmeye çalışırım, kahvaltıda neler konuştuklarını, evde yaşanan maddi kaygıları, ailenin birbiriyle iletişimini…
Mazarin Mavisi’ni okumaya başladığımda kitap sanki beni bu evlerden birine davet etmiş de, orada olanları bana göstermek istemiş, hatta “o evin farkına var” diyormuş gibi hissettim. Daha sonra anlayacaktım beni daha önce hiç hayalini bile kurmadığım ve hiç düşünmediğim bir hayatın içine getirdiğini.
Hikâye elbette bir evin içinde geçmiyor. Bambaşka mekanlar, farklı karakterler, hayat içinde hayatlar var. Bu hayatlar içinde ilk önce Tuna ile tanışıyoruz. Anadolu’da, aileye kız evlatlardan sonra müjde gibi gelen bir erkek çocuk. Bolluk ve varlığın içinde hayatından beklediği bambaşka bir şeymiş gibi gülmeden, duygusunu göstermeden, sadece bakışlarıyla var olduğunu anlayabildiğiniz bir küçük çocuk. Ağa olan babasının hayallerini gerçekleştirememiş bir çocuk.
Bu kasabada Tuna’nın kendini keşfetmesini sağlayan birçok olay örgüsü görüyoruz. Diğer çocuklar gibi olmayışı, kendi içine kapalı dünyası, beslediği kelebekleri, tırtılları, kasabanın sağlık ocağında tanıştığı doktoru, kasabaya gelen kumpanyayı ve dönüşümünün başladığı ilk anı, yazar tarafından sunulmuş bir tiyatro sahnesi gibi izliyoruz.
Daha sonra Handan ile tanışıyoruz. Handan bir transseksüel. Ve tıpkı kendisi gibi trans, eşcinsel, kimliğini keşfetmiş ve bu kimliği yaşamak için büyük zorlukları sırtlanmak zorunda kalmış arkadaşlarının öyküsü karşılıyor bizi. Yazar gözlerimizi kapattığımız, ama görmezden gelmememiz gereken bir dünyaya bırakıyor biz okurları. Hayal bile edilemeyecek zorlukların yaşandığı, ben olsam üstesinden gelemem dediğiniz zorlukların dünyasına…
Sonra Nurten ile tanışıyoruz. Oğlunun mutluluğunu her şeyden çok isteyen bir anne Nurten. Yıllarca hemşirelik yapıp, oğluna güzel bir gelecek sunduktan sonra huzurla sürdürdüğü emeklilik hayatının içinde görüyoruz Nurten’i. Oğluyla olan iletişimi, yegâne arkadaşı Mehmet ile olan sohbetleri bizi sıcak bir dostluğun, cefakâr bir anneliğin dünyasına götürüyor. Peki o dünya gerçekten sandığımız kadar huzurlu mu?
Mazarin Mavisi okuduğum en farklı romanlardan biriydi. Hikâyenin Türkiye’de yaşanmış gerçek bir olaydan esinleniyor oluşu ise okura farklı bir heyecan veriyor. Romanın sonunda ise insan kendini şu soruyu sormaktan alamıyor. Ben olsaydım yaşamak istediğim tek bir hayat için tüm bu olanları göğüsleyebilir miydim?
Keyifli okumalar dilerim.
Çiğdem Karşıgil
Mazarin Mavisi Hakkında:
“Pantolonunu çıkartırken korku, heyecan kalbine vuruyordu. Aynalı ahşap dolabın karşısına geçti. Yatağın ucuna oturup ayağını dizine koydu, çorabı yavaş yavaş giymeye başladı. Bir yandan da aynada kendini izliyordu. Tüyleri ürperiyordu. Bedeninden sanki başka bir canlı çıkıyor gibi hissediyordu.” Başlangıçta Tuna vardı. Doğması için adaklar adanan oğlan çocuğu Tuna, bir türlü sığamadığı bedenini babaevinde bırakarak takıldı bir tiyatro kumpanyasının arkasına. Bir başka bedene dönüşmüştü artık, güzel sesli, güzel yüzlü Handan Kara’ya. Sonra Handan vardı. Polisin sevmediği Beyoğlu sokaklarında, karakollar, hastaneler, tekinsiz gecelerle dolu bir hayattan sonra o da dönüşüverdi bir başka bedene. Dönüşümünü küçük bir varlıkla taçlandırmak, onun sevgisiyle tamamlanabilmek için… Ve sonra Nurten vardı. Kocamustafapaşa’da oğluna adadığı mütevazı bir hayatı yaşayıp giden Nurten. Nurten’in ölmeye yatarken anlatacakları ise, sevgiye, ölüme, ihanete, kısacası her dönüşümün içinde barındırdığı korkunç sırlara dairdi.
Cem Kalender Mazarin Mavisi’nde Sansaryan Han’dan Beyoğlu Küçük Bayram Sokağı’na uzanan bir İstanbul fotoğrafına, etkileyici bir insan trajedisi yerleştiriyor.
Cem Kalender Hakkında:
Cem Kalender, 1976’da Kahramanmaraş, Afşin’de doğdu. Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi’ni bitirdikten sonra öğretmen olarak İstanbul’a atandı. Burada hem öğretmenlik yapıp hem de Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü okumaya başladı. Bir süre sonra üniversiteyi bırakıp yazmaya yoğunlaştı. İlk romanı Klan’ı 2007’de yazdı ve roman dosya halindeyken Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Ödülü’nü aldı. Bir yıl sonra ikinci kitabı Zamanın Unutkan Koynunda çıktı ve Ömer Türkeş’in 2010’da hazırladığı Ölmeden Önce Okunacak 140 Kitap listesinde yer aldı. 2013’te üçüncü kitabı Kayıp Gergedanlar okuyucudan ve edebiyat çevrelerinden iyi eleştiriler aldı. 2015’te Gezi Direnişi’ni merkeze aldığı Kasımpaşalı Oedipus’u yazdı. 2017’de bir KHK ile çok sevdiği öğretmenlik mesleğinden uzaklaştırıldıktan sonra okuma ve yazma eylemine daha fazla vakit ayırmaya başladı.